9 Mart 2010

Nazilli'de dağ vardı biz mi kaymadık?

Ofiste yaldır yaldır çalışırken, her gün maksimum bir dakika konuşup onda da birbirimize sardığımız arkadaşım yüzümün kırmızı halinin nereden geldiğini sordu. Yapacak bir şey yoktu, sizinle hınzırca uğraşan biri varsa, bırakın eğlensin: "Kayağa gittik" dedim, "hadi dalganı geç şimdi". "Belli" dedi, "kaymışssın."

Yok bilader bana göre değil bu sular bariz. Kazak giy, üstüne polar giy, üstüne uğurun emanet montu giy, beş ay danimarkada inat edip kullanmadığın bereyi/eldiveni paşa paşa tak, sonra eksi altı derecede terle. Uzaktan zaten sempatik gelmezdi, ama bir şans verdik ama kısfmet-kayak sporu kaybetti. Alışkanlıktan olsa gerek zaar, yazlık çocuğuyuz biz. Yahya Kemal'den apartmamız icap ederse- kayağın en çok, sayfiye yerine gitmişsinizcesine, güneşli bir havada yüzünüzü yakmasını severim. Pek olmadı sanki, ben bu lafı bir çalışayım.

5 yorum:

bellatrix dedi ki...

Arandın sabah sabah:

- Maximum mu, maksimum mu?
- "Kayağın en çok, sayfiye yerine gitmişsinizcesine, güneşli bir havada yüzünüzü yakmasını severim"

Kimin yüzünü yakmasını seversin?

"Kitap okumasını, yemek yapmasını çok severim. Ama başkalarının" demiş ünlü düşünür Yiğit Özgür :)

metus dedi ki...

Sabahın şerri, gecenin hayrından evladır demişler ama...

Son cümle zaten içime sinmemişti, bununla birlikte cümlenin meramını anlattığını düşünüyorum...

Bununla birlikte maximum yazmak nasıl bir basiret bağlanmasıdır, bak onu harbiden bilmiyorum...

bellatrix dedi ki...

Basiret bağlanması değil, Boğaziçi Tarzancası.

ggg dedi ki...

o degilde danimarkaya hangi aylarda gittin sen? 5 ay beresiz atkisiz nasil gezdin oralarda bir egeli olarak?
yok artik
ggg

metus dedi ki...

şubat haziran.

atkı var, bere ve eldiven yok. o artsitliği de karsta bozdular askerde elhamdülillah.