9 Haziran 2011

İstanbul'a Dair Turist(l)ik bir Soru

Mezun olurken, bir korkum vardı, iş bulamayıp İstanbul'dan dönmek zorunda kalmak, şehirden kopmak... İş aradığım zamanlardı, hani şu meşhur telefonun çalmasını beklediğiniz ama tek arayanın aileniz olduğu, mesaj için davrandığınızda operatörünüze yakası açılmadık küfürler ettiğiniz zamanlardan biri. O zamanlarda Deniz bu korkumun üstüne bana bir yıllık yazısı yazmıştı. Kardeşim kadar seviyorum diye söylemiyorum, çok kabiliyetlidir, (ama bir o kadar tembel...) bir A4 sayfası etmeyen yazıyı okuyana kadar iki kere ağlamıştım. (Bu sır aramızda kalsın okuyucu, fazla dillendirmeyin, ağlak biri olarak tanımayı pek istemem. Zaten ondan önce de sonra da okuduğum herhangi bir metin beni ağlatmadı.)

O yıllık yazısının üzerinden dört sene geçti. Deniz'in o zamanki öngörüsü tuttu, şehirden ayrılmadım. Bugün yine iş arıyorum. On iki saat sonra İstanbul'a uçağım var, pazartesi görüşmem. Sekiz buçuk sene yaşadığım şehirden ikinci ve en uzak ayrı kalışım yarın sonlanacak kısmetse. Rekor, beş ayla 2006'daki Danimarka seferime aitti. Ona da çok ani karar vermiştim, tatile giderken bile daha çok düşünüyorum... Sıkılmıştım, çıkış arıyordum... Değişiklik fırsatını kaçırmadım. Tıpkı askerlik gibi.

Tuhaf, içimde bir duygu İstanbul'dan ayrılma vaktimin geldiğini söylüyor, günlerdir o duygunun yükselttiği itirazlardan yorgun bedenim. O sesin meşru dayanağıysa, benim yaşadığım başarısızlık hissi, madden, manen. İstanbul'dan ayrılmak benim için kabus senaryosu değil, almam gereken rasyonel bir kararmış. Gidip başka bir yerde sıfırdan başlamam gerekmiş, geçmişte yaşamaktan bu sayede kurtulabilirmişim. Hem alışıkmışım belli periyotla çevremin değişmesine. İyi de daha karpuz kesçeedik. Size İstanbul'a dair görmediğim yerleri söylesem bi tarafınızla gülersiniz.

İstanbul'a bir tanıdığınız geldiyse, İstanbul'un suretini onun suratından izleyin: Etrafına yabancı baktığını göreceksiniz. Bu duyguyu ben biliyorum, yaşadım. Bir arkadaşım Karaköy'deki tramvayın korkuluğuna bir ay tutunamadığından bahsetmişti, böyle de yabancılığınızı yüzüne vurur bu şehir. Fatih Özgüven'in şahane bir tespiti var bu minvalde: İstanbul'a yanınıza gelen misafiri gezdirirken kendinizi mihmandarlık yaparken bulursunuz der. Bu şehirde herkes yabancı, herkes rehber belki de. Şehrin hem mukimisiniz, hem turisti. Bir kızın peşinden şehri gezmediniz mi, onun anlattıklarıyla şehre dair bir şey öğrendiğiniz olmadı mı hiç?

2 yorum:

ggg dedi ki...

deniz cok kiymetli, keske o da yazsa da bizim hasretimizi azaltsa.
ikinci olarak da gecmiste yasamaktan istanbuldan kacarak kurtulabiliniyor mu? ben yapamadim.
okudukca istanbulu terkedislerimizin hic dillendirilmemis ortak noktalari oldugunu sezdim.
hic konusmayacagiz muhtemelen nedenini nicinini ama icten ice bilecegiz. o yuzden arkadasiz. yaniliyor muyum?
ggg

metus dedi ki...

deniz ipnesi: zeki ama yazmıyor.

hayır, istanbuldan uzaklaştığımdan beri geçmişim daha yakın hatta.

yapma sayın ggg, biz öncesinden de arkadaştık, ha empati listemize katkıda bulunmuştur o ayrı.