4 Ekim 2009

Güneşi Dürdüm

Yılbaşılarını sevmem- her yer pahalı ve kalabalık olur. Elhamdülillah desem yeridir, doğru dürüst kutladığımı hatırlamıyorum. Böle yetmiş yaşındaki Bab-ı Âli emektarları gibi lafa girmiş bulundum, lafı yılbaşı algımın yazdan müteşekkil olduğuna getirmek istiyorum: Benim için iki mevsim vardır- yaz ve diğerleri, dolayısıyla yılın bittiğini ben yazın bitmesiyle anlarım.

Yaz mevsimi, benim için sekmez, haziran ortasında başlar, çünkü ancak o vakit bu yazının yazıldığı yere altı yüz küsur kilometre olan yazlığımız gidilebilir olur. O dönemde, sadece paltolarım, botlarım falan boyanıp/kuru temizlemeye verilip kaldırılmaz, kışlık metus da naftalinlenerek hurcun dibine konur. Tabi onunla birlikte okunan kitapları, takip edilen festivalleri, boğazda yenen balıkları, dört duvar arasında saatlerce yapılan kahvaltıları, her gün yapılan yüz yirmi küsur kilometreyi, o yoldaki uğursuz uykuyu, çalışılmazsa okuldan atılmakla ve askerliğe yatay geçişle sonlanacak dersleri, çoğunlukla biz taraftarını kahırlara gark eden takımın yine de insanı teselli etmekten geri durmayan maçları, sonsuza kadar izleyebileceğim nba maçlarını da kapsayan kışın tüm alışkanlıları/rutinlikleri de… Yazlık metus ise, başka rutinleri olan, abisinden yadigar güneş gözlüğünü nereye takacağını bilemeyen, önüne çıkan her fırsatta kapağı yazlığına atan, orada kışın tam aksi hayat süren bir adamdır- her gün asgari dört saat kağıt oynar, gecenin dördüne kadar oturur, kerhen ve nadiren sitesinden dışarı çıkar, mutlaka ve büyük bir hevesle çift kale maç yapar ve ne kadar yorgun olursa olsun o terle güneş batarken denize atlar. Atlar ve yüzmez. Sadece durur. Durur ve şükreder. Mutlu olmanın ne kadar basit olduğuna hayret eder. Güneş onun durduğu sırada düşer, düşer, tek, koyu, kırmızı bir huzme halinde gözüne daha güzel görünür. Sonra batar. Metus, sayılı günlerin o kadar çabuk nasıl bittiğini bir kere daha anlamaz.
Kelebek etkisi pek yaratmayan ama kelebek kadar ömrü olan yaz tatili bittiğinde, bir yaş daha geçmiştir. Metus yine şarjı tam dolmadan prizden çekilmiştir- bu tabi ki onun pil ömrünün kısalmasına neden olacaktır. İlk birkaç gün işlemci bazen geçişte sorun yaşar, ofiste otururken, saate bakarken, Metus kendini yazlıkta olması halinde o an ne yapıyor olduğunu tahmin ederken bulur. Bu Neo’nun matrix aleminde şimdi anımsayamayarak uyduracağım ve filmin hayranı eyesman’in beni odunla dövmesine yol açacağı bir takım işletim sistemi hatalarına yol açmasına benzer bir durumdur.

Kış, Metus için abisiyle arasında geçen şu diyaloğun yaşandığı ilk gün resmen başlamıştır: “Abi kış geldi kış, uyursun sen artık.” “Valla uyurum ne güzel çıkmam ben evden…” Yazın başlangıcı ne kadar sabitse, sonu da o kadar oynaktır, 2009 yılında ey blogger, o gün, puslu havası, hiç görülmeyen güneşi ile Metus için bomboş geçmiş 4 Ekim’dir…

2 yorum:

ggg dedi ki...

yuzmek deyince benim sevdigim denizde cok kimsenin kalmadigi saatlerde ileriye dogru yuzmek ve onumde kimsenin olmamasi
denizde kimsenin olmadigi saatleri beklememin sebebi tenhaliktan ziyade cok acilmaktan korkmam
ama gucum yetse onumde tek bir insan kafasi olmadan ufka kadar yuzmek istiyorum
o esnalarda hep dua ederim
denizde bikiniyle yuzerken dua etmek garip bir rituel olabilir, ben kendimi tanriya yakin hissederim etraftaki seslerden uzak ve tanrinin beni duymasini daha da kolaslastirdigini dusunurum

onun disinda yuzmek top fln oynamak, burnuma fln su kacirmak, sinusleri temizlemek amacli

ggg

metus dedi ki...

benim için sessizlik, ufka bakmak ve günlük kaygılardan uzaklaşmak demek.

burna olan faydasından ben de nemalanıyorum o ayrı