“Bak bilader, sen burada iş yapamazsın. Keşke yapabilsen. Seni tanımıyorum, ama delikanlı gibi selam verdin, açıksözlülükle ne düşündüğümü sordun. Sıcak geldin bana, ben de isterim buraya iki esnaf gelsin, seni traş edeyim bana ordan iş çıksın. Ama bence Göztepe tarafına git, balıkçılık yapacak adamın orada daha çok şansı olur.”
Zafer Abi her zamanki belagatiyle ve dobralığıyla dışarıda çayını yudumlayıp tanımadığım adamla sohbet ederken ben selam verip içeri geçtim. Eşime dostuma hikayelerini anlattığım meşhur berber, oydu. İzmir'deki evimize ilk taşındığımız zaman, kekeme olduğu için kelime dağarcığı “ufalcak mı?”dan ibaret olan (fenni sünnetçi sanki mübarek), sağır olduğu için de ne anlatırsam anlatayım beni aynı şekilde traş eden memleketteki berberimi bırakıp, Zafer Abi'nin dükkanına gitmiş, adamcağızı ilk traşımda sinir krizine sokmuştum. Normalde kavga ettiğiniz bir esnafa bir daha niye gidesiniz di mi güntekin. Ama on altı yaşımda ilk kez doğru düzgün saç traşı olunca, nasıl olsa unutmuştur diye, biraz ara verip tekrar gitmiştim, mekanda üç berber vardı o zaman, ona denk gelmeyiz diye umuyordum, şansa yine onun sandalyesine oturmuştuk. Geçen traşımda kendi aramızda laflarken beni ne kadardır tanıdığını sorduğumda, duraksamadan on iki yıl demişti, doğru hatırladığını anlamam için hafızamı zorlamam beş dakikamı almıştı, o derece keskin bir zekası vardı. Resim yaptığını söylemişti bir keresinde bana. Bu profil, bu ülkenin esnaf profilinde tabi ki iğreti duruyordu. Bütün bunları düşünüp Zafer Abi'nin bir an önce içeri girmesini beklerken, Zafer Abi tekrar konuşmaya başladı.
“Belki Fikri şimdi bana kızacak, Fikri benim yakın arkadaşım, onun da emlakçı olarak iş yapması için sana burayı methetmem lazım, ama ben de aslında gitmek istiyorum buradan. (Gitmek istediğini hakikaten bana da daha önce söylemişti) Bak kafanı kaldır, bir sürü kiralık ilanı göreceksin, esnafa burada hayat yok bilader. Neyse karar senin tabi, hadi eyvallah, müşterim geldi.”
Bu kadar dobra, karşısındakiyle bir anda samimi olan, samimi olunca da o kadar iyi niyetli bir insandı. Bir esnafın, aynı zümreye ait olduğu bir başkasının mutsuz olmasına gönlü elvermezdi. İçeri girer girmez, ben sormadan anlatmaya ve ben tarif etmeden traş etmeye başladı.
“Hay sokacam bilader ya, bi balıkçımız eksikti. Yana açacak sinek dolduracak dükkanımı. Ya kardeşim ne kadar bahtsız adamım ben ya.”
Ben zaten Zafer Abi ağzını açar açmaz, onun agresifliğinden, konuşmasının akıcılığından, Kenan Kalavvari tipinden kelli gülmeye şartlanmıştım. Ben güldükçe o sinirleniyor, sinirlendikçe saydırma hızı artıyordu.
“Ulan geçen dönerci tuttu, yağ kokusu direk dükkandaydı ya. Balıkçı açarsa var ya, balık kokusu tüm mekanı boyar. Hayır şans yok ki ak, bi kere de bi muhasabeci tutsun dört kişi gelsinler, ayda traştan yüz kağıt kaldıralım. Hep Fikri'nin itliğinden bunlar, bu herif yakacak bizi. Pezevenk geçenki hatun mevzusundan yapıyo hep bunları. Napiim ak hatun bize kesikse, tövbe… Neyse işledik adamı iş yapamazsın bilader diye, takıldı oltaya, gelip tutmaz artık herhalde.”
Film adamdı. Her ziyaretimde bir başka bombası vardı. Bu yeteneğinin harcandığını sahneye çıkıp stand-up yapması gerektiğini önerecektim, emlakçı sahtekar Fikri’nin içeri girdiğini görünce vazgeçtim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder