Bu ülkede kadınların
gerçek bir zulme maruz kaldığına ilişkin kanaat kafamda ilk oluştuğunda lise
bir falandım- zaten hayatı gerçek anlamda algılamaya başlamam da o zamanlara
rastlar. Buna vesile olan, o sıralarda gazetelerde okuduğumuz birbirini tekrar
eden ufak metinlerdi. Güneydoğu’da ama bilhassa Batman’da gencecik kadınlar, gün
be gün, sapır sapır intihar ediyorlardı. Aynı sınıfta okuduğumuz ve uzun zaman
boyunca sürecek dostluğumuzu henüz tesis etme aşamasında olduğumuz Batmanlı
arkadaşa sorduk durumu, nedenin yörenin genç kızlarının aile baskısı ile
evlendirilmesi olduğunu söyledi, ilginç olan, artık hiçbir hayat hakkı kalmamış
bu kızcağızların intihar eğiliminin bulaşıcılık göstermesiydi. Sonra Hizbullah’la
tanıştık, devlet, PKK’yla mücadele etmesi için bir taşeron örgüt kurmuş (veya kurmasa
da bölgede serpilmesine göz yummuş), ve her zaman olduğu gibi bir süre sonra
örgüt üzerindeki hakimiyetini kaybetmişti, Hizbullah’ın bizatihi varlığı
bölgede baskı ve sindirme unsuruydu. Neyse, ülkenin yakın tarihindeki
sivrizekalıklara belki başka bir yazıda gireriz, biz konumuza dönelim.
Bu ülkede kızlar,
dövülüyor, meta gibi alınıp satılıyor, öldürülüyordu. Okutulmuyordu her şeyden
önce aileleri tarafından. Ailesini ikna edip, veya az örnekte olduğu üzere
ailesi tarafından teşvik edilip üniversiteyi kazanan muhafazakar ailenin kızları
yakın geçmişe kadar başlarına bağladıkları bir bez parçasından ötürü okullara
alınmıyordu. Bir şekilde mezun olsa, değil çalışmak, iş başvurusunda bile
bulunamıyordu, çünkü birçok yarıresmi ve özel kurum başı açık fotoğraf istiyordu. (Tuhaftır, hiç
başörtülü tanıdığım olmadı, ama şu yazı kadar benim canımı sıkan, beni
utandıran az yazı okudum: http://www.yenisafak.com.tr/Yazarlar/?t=07.04.2011&y=YusufZiyaComert
Sayın
yazara başörtülü milletvekil konusundaki itirazım baki, ben insanların neler
çektiğini görün diye paylaşıyorum bu yazıyı) Bu ülkenin kızları töre baskısı altında inim
inim inliyordu, hala inliyor. Töre, namus, berdel, bu isimle çekirdek
çitleyerek izlediğimiz dizilerimiz, bu dizilere ilham veren rutine bağlamış
üçüncü sayfa haberlerimiz var bizim.
Lafı nereye getirmeye
çalıştığımı tahmin etmişsinizdir. Bu ülkede, adına Hakimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu denen kuruluş, birdizi iyileştirme toplantıları düzenledi, Habertürk bu
toplantıdaki önerileri (mesela eski TCK 434. madde uyarınca kızları
tecavüzcüsüyle evlendirme, 15inden küçüklere karşı işlenen cinsel istismar
suçlarında psikolojisi bozulmuştur raporu talep etmeme, geri kalanı için http://www.ntvmsnbc.com/id/25251279)
haberleştirince, HSYK, bir karşı açıklamayla iddiaları yalanladı. (TCK 434’ün
geri gelmesinin hiç önerilmediğini, önerinin sosyal bir yara olan kızların
sahipsiz bırakılmasının önüne geçmek olduğu, ayrıca 15'inden küçük bir kızın psikolojisinin
bir cinsel istismar durumunda mutlaka bozulacağını, dolayısıyla rapor talep
ederek vakit kaybetmenin önlenmeye çalışıldığını vb. içeren bir metin, bu da resmi açıklama, http://www.ntvmsnbc.com/id/25251420/)
Gelgelelim Habertürk’ün son haberi, nasıl bir ülkede yaşadığımızı, adalet
mensuplarının bağlı olduğu yüksek kurulu yönetenlerin kendi internet sitesine
koydukları yazılardan bihaber olduğunu, yapılan toplantılarda TCK 434’ün geri
gelmesinin tam altı defa önerildiğini gözönüne seriyor: http://www.ntvmsnbc.com/id/25251470
Haberi
ilk gün manşette görünce avukat olan babama, “bu” dedim “hakikaten gerçek mi?” “Maalesef
böyle bir nesil yetiştirdiler, yetiştirdik” diyebildi babam. Eh erkeklerin
ağlamasına izin verilmeyen bir ülkede, kadınlara reva görülen muamelenin bu
olmasına şaşmamak gerek. Bir gün kısmetse, bu mertebede olmasa da bu ülkede
erkeklere yapılan zulme de değiniriz, size o zamana kadar mühlet, The Cure’dan
Boys Don’t Cry şarkısını bir kere dinleyin, hem fena şarkı da değil.
2 yorum:
söylediklerinin çoğuna katılıyorum. bir dönem hem karadeniz'de hem de doğu'da görülen kadın intiharlarının büyük bir çoğunluğunun nedeni yalnızca genç yaşta evlenmek değil; ensest ilişkilerdir ve bu hala tam olarak açıklanamamaktadır. ve ne yazık ki hala ensest ilişkiler toprakların, mirasların bölünmemesi için devam etmektedir. ve tabiki n.ç. olayı. ismini bile bilemediğimiz bir kadın küçücük yaşta hem de kendi isteğiyle 26 pislikle birlikte olmak istemiş. bu saçmalığa kim inanır? önemli olan buna bizim inanmamızı isteyen kim?
Bir de mahkeme başkanı olacak muhterem beğenmiyorlarsa itiraz etsinler, yaygarayla karar değişmez demiş.
Bu zihniyete edeceğin hiçbir hakaret iftira olamaz herhalde.
Yorum Gönder