4 Eylül 2011

Okul

Ben, Nafi Baba Tekkesi’ni, okulun (evet, günlük hayatta konuşurken de aksi belirtilmedikçe okul’dan kastım Boğaziçi’dir. Benzer bir ifade Latince’de var, çok alakalı değil ama sırası gelmişken yazayım: “urb” şehir demek Latince, -urban da İngilizce’ye oradan geliyor- ama U’yu büyük yazarsanız (Urb), Roma demiş oluyorsunuz. “The” şehir. Boğaziçi de benim için tıpkı onun gibi “the” okul. Ukalalık etmeden bunu ifade etmek isterdim ama, o benim yazı kabiliyetimin ötesinde) arkasında, Hisar Kampüs’ün o taraflarda, kendilerini dış dünyadan tecrit etmiş sufilerin bir zamanlar ibadet ettiği, ve tıpkı okulun altında var olduğu iddia edilen tüneller gibi okulun mitosuna katkıda bulunan yarı efsane bir dergah olarak bilirdim, bu ayki NTV Tarih’i alana kadar. NTV Tarih’in “evrak-ı metruke” kısmında o tekkede doğmuş Neşet Eren’in biyografisi ve bu biyografinin Boğaziçi’yle –daha doğrusu o zamanki adı olan Robert Kolej’le olan- kesişen kısımları anlatılıyor. Benim yapacağım o cümleleri eğip büküp buradan bir yazı devşirmek olacak, bu hikayenin adam gibi versiyonu için NTV Tarih Eylül sayısına müracaat etmenizi salık veririm. (Eski bir Robert Kolej fotoğrafı da yazıda mevcut, NTV Tarih tarihi Robert Kolej fotolarını sıklıkla paylaşarak bu alanda da meraklısının gönlünü okşamaya devam ediyor.)

Bu Bektaşi tekkesine adını Abdünnafi Efendi vermiş, onun elli bir senelik şeyhliğini oğlu Mahmud Cevat Baba kısa bir süreliğine sürdürmüş. Yalnız Mahmud Cevad Baba tipik bir şeyh değil- Darülfünun’da İngiliz Dili ve Edebiyatı Profesörlüğü sonradan  Robert Kolej’de hocalık yapmış. Bektaşi Tekkesi ilk darbesini, diğer tüm Bektaşi tekkeleri gibi, II. Mahmut’un Yeniçeri Ocağı’nı kaldırması akabininde 1826’da almış, 1924’te tekkelerin kapatılması kararıyla beraber, tekke sadece o ailenin hayatını sürdürdüğü ev haline gelmiş.

Aynı ailenin bir diğer kolundan gelen Hüseyin Pektaş, Robert Kolej’in ilk Müslüman mezunuymuş (1903), Mudanya ve Lozan’da tercüman kadrosunda da hizmet veren Pektaş, aynı zamanda Robert Kolej’in (RC) ilk Türk müdürü olarak görev yapmış. Kayıtlara tekkenin Hisarüstü’ndeki kalıntılarını yıktıran kişi olarak geçen ve aile tarafından tepki alan Pektaş’ın kitaplarını eşi ölümünden sonra RC’ye armağan etmiş.

NTV Tarih’teki yazının öznesi olan Neşet Erten’se Mahmut Cevat Baba’nın kızı olarak 1915’te dünyaya gelmiş, eşi Nuri Bey’le olan 62 yıllık evliliklerinde çocukları olmayan bu çiftin -sıkı durun- 5M € malvarlığını ve 2M $ lık nakit servetini Neşet Hanım, gençlerin okuması ve Nafi Baba Tekkesi’nin restorasyonu için, yakın geçmişte Boğaziçi Üniversitesi Vakfı’na bağışlamış, kendisi halen Beşiktaş’ta huzurevinde kalıyor.

Her zaman dilegetirdiğim bir laf var, bu hayatı anlamlandırmanın yollarından en dik patikalısı bir tahayyül, bir rüya, bir tasavvur oluşturmak. İnsanlarda o ateşi yakmak. Başka bir hayatın, başka, daha adil bir düzenin mümkün olduğuna veya bunun için mücadele etmeye değeceğine, insanları ikna etmek. Gerçeğe başka bir perspektiften bakmanın bambaşka sonuçlar doğurabileceğini bilmek, buna cesaret etmek. Benim elimden gelen konular değil.  Hem de hiç. Keşke olsaydı. Ama insanın bu duyguyu en çok hissettiği yaşlarda, bu konuları en çok düşündüğü zamanlarda bu okulun rahlei tedrisinden geçmesi bence bir fırsat. Tabi kendisi bunun farkındaysa. Başka yerde de bu mücadele verilebilir veya bir odunsanız, bu okuldan da odun olarak çıkabilirsiniz pekala. Bu anlattığım hikayenin sosyolojik analizi beni aşar, biri aydınlatırsa, nasıl oluyor da bir tekkenin şeyhi aynı zamanda İngiliz Dil Edebiyatı profesörü olabiliyor memnun olurum. Bir ehliiman arkadaş da milyon liralaları bir okulun vakfına bağışlayıp bir huzurevinde yaşamaya razı olmak nasıl bir yücegönüllülüktür, böyle bir Müslüman olmak için hangi kapıda dua etmek lazım,  bunu aydınlatırsa fena olmaz. Bunlar olmuyorsa da canınız sağolsun- bir daha Robert Kolej/Boğaziçi ile misyoner lafını aynı cümlede geçiren arkadaşa bu yazıyı yedirebilirseniz benim için kafi.

Kaynakça:
NTV Tarih 2011 Eylül sayısı.

6 yorum:

bellatrix dedi ki...

Yazar son cümlede kme laf sokuyor allasen?

metus dedi ki...

Var böle ithamlar/yorumlar internette, misyoner okulu, ajan yuvası vs şeklinde, onu kast etmiştim.

ggg dedi ki...

metus okudukca icim aciliyor yazan yerlerine saglik

metus dedi ki...

Valla pek beğenilen bir yazım değil, ama ben bayağı şaşırmıştım ntv tarihteki bu hikayeyi okuyunca, hemen aşırmak istedim.

Halimden bir Boğaziçi'linin anlamasında şaşacak bir şey yok :))

A.Burak Soyak dedi ki...

Selamlar

Hüseyin Pektaş benim büyük dedem olur, kızı Necla hanım babaannemdir.

Nafi baba tekkesinin kapanmasının şöyle bir detayı da vardır belirtmek isterim, tekke kapandıktan sonra bile yeni baba sen ol denmiştir Hüseyin beye o da cumhuriyete olan düşkünlüğü ve Atatürk sevgisi yüzünden kabul etmemiştir.

Kendisinin eşi Mihri Pektaş ilk kadın milletvekillerimizdendir, Mihri Pektaş ile Hüseyin Pektaşı da Teyfik Fikret birbirlerine münasip görüp evlendirmiştir.

Sevgiler
A.Burak Soyak

metus dedi ki...

Burak Bey,

Yazıma gösterdiğiniz alaka için çok teşekkür ederim.

Ailenizin ve tekkenin hikayesi benim için zaten çarpıcıydı, bu detayla daha da ilginç bir hal aldı benim için.

Katkınız için tekrar teşekkürler.

Sevgiler,

Mehmet Dönmez