28 Ekim 2011

Atkı

İstanbul’da yaşadığım sekiz sene boyunca takım iki kere şampiyonlar ligine kalabildi. İkinci postada, utanç kaynağı 8-0lık Liverpool hezimetinden sonraki ilk maçta içeride Marsilya’yla oynuyoruz. Her maça tek gidiyorum, bölümden bir arkadaşımdan rica ettim, “gel” dedim, “eğlenceli oluyor.” O zaman da Camus’den konuşuyoruz devamlı, “Camus dediğin adam da kalecidir en nihayetinde” dedim, kandırdım bir şekil. Yakın arkadaşım, bir kere mi ne maça gitmiş ömründe. Alakasız. Çok kötü top oynuyoruz o zamanlar, bu takım şimdi bile o kadar karaktersiz bir top oynamıyor. İlk yarıda yalandan bir faul aldı Tello, alçaktan şık bir frikik golü attı. İkinci yarı Taewoo diye bir yarma yapıştırdı otuz metreden, Rüştü’nün tavukkarası maça dengeyi getirdi. Maç kördövüşüne bağladı, Bobo da o zaman tek başına takımı taşıyor ama takımın orta sahayı geçmeye mecali yok. Baktı maçtan bir cacık olmuyor geçti taç çizgisine son on dakikada markajdan kurtulmak için, önüne yuvarlanan bir topu aldı,  bir adamı düşe kalka çalımladı gitti çaprazdan kalecinin bacak arasından yuvarladı. Ağlıyor insanlar yanımda, o kadar içerlemişler bir önceki maça. Arkadaşım “olm çok mutluyum lan” dedi bana dönüp, “çok uzun zamandır bu kadar mutlu olmamıştım”. “Al” dedi, çıkardı Beşiktaş atkısını, “bu senin olsun.”

İstanbuldan gitmenin zorluklarını hala yaşıyorum, ekip toplantısında bunu tüm ekibin önünde müdürün gözünün içine baka baka söylemekten imtina etmedim. Bu ızdırabın küçük bir parçası da, malumunuz üzre takımı canlı izlemekten mahrum olmak. İstanbulda olmak tanık olmak demek; taşrada olmaksa takip etmek. Ben de biraz Beşiktaş’ı taşrada cam ekrandan takip edecek olmanın yaşatacağı karın ağrısı, biraz da şahsiyetsiz ve basiretsiz federasyonun eyyamına kızdığım için hiçbir lig maçını izlemedim bu sezon. Tövbemi, bir Beşiktaş – Fener maçı bozdu. Temiz maçtı. Herkes özlemiş zaten salt futbolun odakta olduğu tempolu bir müsabakayı, o özlemimizi giderdiği için emeği olanlara teşekkürler. Maçın sonunda yine hüsrana uğramış bir halde ekrana bakarken, atkıların bir bir sahaya atılmasını hayretle izledim. Meğersem, Çarşı’nın Van’daki depremzedelere katkısıymış, bu maçın atkıları. Keşke ben de statta olsaydım, ben de anılarımla beraber düğüm yapıp yollardım o atkıyı. Dudak büken yorumlar okuyorum sağda solda, bir taraftarın atkıyla kurduğu bağdan haberi olmayan kişiler tarafından. Fanatik taraftar için, atkı sadece atkı değildir. Depremzedelere selam olsun.

Hiç yorum yok: