İstanbul’da
yaşadığım sekiz sene boyunca takım iki kere şampiyonlar ligine kalabildi. İkinci
postada, utanç kaynağı 8-0lık Liverpool hezimetinden sonraki ilk maçta içeride
Marsilya’yla oynuyoruz. Her maça tek gidiyorum, bölümden bir arkadaşımdan rica
ettim, “gel” dedim, “eğlenceli oluyor.” O zaman da Camus’den konuşuyoruz
devamlı, “Camus dediğin adam da kalecidir en nihayetinde” dedim, kandırdım bir
şekil. Yakın arkadaşım, bir kere mi ne maça gitmiş ömründe. Alakasız. Çok kötü top
oynuyoruz o zamanlar, bu takım şimdi bile o kadar karaktersiz bir top oynamıyor.
İlk yarıda yalandan bir faul aldı Tello, alçaktan şık bir frikik golü attı. İkinci
yarı Taewoo diye bir yarma yapıştırdı otuz metreden, Rüştü’nün tavukkarası maça
dengeyi getirdi. Maç kördövüşüne bağladı, Bobo da o zaman tek başına takımı taşıyor
ama takımın orta sahayı geçmeye mecali yok. Baktı maçtan bir cacık olmuyor
geçti taç çizgisine son on dakikada markajdan kurtulmak için, önüne yuvarlanan
bir topu aldı, bir adamı düşe kalka
çalımladı gitti çaprazdan kalecinin bacak arasından yuvarladı. Ağlıyor insanlar
yanımda, o kadar içerlemişler bir önceki maça. Arkadaşım “olm çok mutluyum lan”
dedi bana dönüp, “çok uzun zamandır bu kadar mutlu olmamıştım”. “Al” dedi, çıkardı
Beşiktaş atkısını, “bu senin olsun.”
İstanbuldan
gitmenin zorluklarını hala yaşıyorum, ekip toplantısında bunu tüm ekibin önünde
müdürün gözünün içine baka baka söylemekten imtina etmedim. Bu ızdırabın küçük bir
parçası da, malumunuz üzre takımı canlı izlemekten mahrum olmak. İstanbulda
olmak tanık olmak demek; taşrada olmaksa takip etmek. Ben de biraz Beşiktaş’ı taşrada
cam ekrandan takip edecek olmanın yaşatacağı karın ağrısı, biraz da şahsiyetsiz
ve basiretsiz federasyonun eyyamına kızdığım için hiçbir lig maçını izlemedim bu sezon.
Tövbemi, bir Beşiktaş – Fener maçı bozdu. Temiz maçtı. Herkes özlemiş zaten
salt futbolun odakta olduğu tempolu bir müsabakayı, o özlemimizi giderdiği için
emeği olanlara teşekkürler. Maçın sonunda yine hüsrana uğramış bir halde ekrana
bakarken, atkıların bir bir sahaya atılmasını hayretle izledim. Meğersem, Çarşı’nın
Van’daki depremzedelere katkısıymış, bu maçın atkıları. Keşke ben de statta olsaydım,
ben de anılarımla beraber düğüm yapıp yollardım o atkıyı. Dudak büken yorumlar
okuyorum sağda solda, bir taraftarın atkıyla kurduğu bağdan haberi olmayan
kişiler tarafından. Fanatik taraftar için, atkı sadece atkı değildir.
Depremzedelere selam olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder