14 Ekim 2010

Faydasız Bir Yazı (Daha)

Yazı yazarken, okuduklarım, başımdan geçenler, yalnızken aklıma gelenler kadar kuvvetli bir motivasyonum var, öfke. Hayata ve hayatta olup bitenler karşısında acizliklerime karşı, insanların duyarsızlıklarına, empati eksikliğine ve bencilliklerine karşı, kişisel hayatımda başımdan geçen hayal kırıklıklarına ve başarısızlıklara karşı, basiretsizlikler yüzünden gözardı edile edile kronikleşmiş birtakım ülke meselelerinin hayatıma dolaylı veya doğrudan tesir etmesine karşı (Kürt sorununu kast ediyorum), kerameti kendinden menkul kanaat önderleri tarafından toplumun dinamiklerinin yanlış yorumlanmasına karşı sadece üzgün değil, bu durumun vahimleşerek süregideceğini içten içe sezdiğimden aynı zamanda öfkeliyim de.

Ama bütün bu saydıklarım hakkında yazmamaya, öfkemi dizginlemeye çalışıyorum. Hem güncelle hem siyasetle fazlasıyla içli dışlı olmama rağmen, blogda güncel ve siyaset dışı yazma eğilimimin, kendime mukayyet olmaya çalışmamın sebebi insanlara görüşümü dikte ediyor gibi görünmekten imtina etmem, kişisel kanaatimi -çok yakınlarım dışında- sorulmadıkça paylaşmıyorum. Yazı yazmanın bir fayda getirmediği konusunda kesin bir kanaatim olduğunu önceki yazılarımdan hatırlayanlarınız olacaktır...

Bugün de bir habere çok öfkelendim, ama geçmişti. Annemle laf arasında aynı öfkeyle ittifak edince, dayanamadım. Şili'de göçük altından 69 gün sonra sapasağlam kurtarılan 33 kişi hakkında bu ülkenin çalışma bakanı olacak zevat, “Niye o kadar büyütüyoruz Şili'de olup biten hadiseyi? Bizde olsa üç günde çıkarırdık” demiş. Diyebilmiş. (İnanamadınız değil mi, bu kadar pişkinlik, bu kadar yüzsüzlük olmaz diye düşündünüz değil mi: http://www.ntvmsnbc.com/id/25140943/) Bu cümle sanırım başkasının başarısına bok atma konusunda yeni bir pencere açıyor. Büyütmeyin, bu Türk milletinin en karakteristik hasletlerinden biridir. Allah devletimize milletimize zeval vermesin. Bu kadar ileri bir teknolojimiz, işçileri bu kadar gözeten bir hükümetimiz, bu kadar mahir devlet büyüklerimiz varken sırtımız s.kseniz yere gelmez, hadi yine iyisiniz.

İnsan dediğin de fesat bi yaratık işte, içimden beş ay önceki maden kazasında göçük altında kalmış ve hala çıkarılamayı bekleyen iki işçimiz için de bu mahir bakanımız bi el atsa demek geçiyor. Hazır işi de buyken. Hayır benim kıt İslam bilgime göre, insanları sevdiklerinin mezarı başında Fatiha okumaktan mahrum etmenin vebali biraz ağır da. Benimkisi naçizane bir istek sadece, vallahi büyütmüyorum.

PS: Zonguldak'taki kazayla ilgili ufuk açıcı bir yazı için: http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=999443 Bu yazı sadece memlekette vicdan sahibi eli kalem tutanlar olduğunu göstermesi bakımından teskin edici değil, aynı zamanda Eş'ari/Mutezile meselesine getirdiği yorumla da düşündürücü, bir fırsat yaratıp bu konuya değinmeye çalışacağım.

2 yorum:

bellatrix dedi ki...

OH BE!
demedin mi bu yazıyla, doğru söyle...

metus dedi ki...

eaah, yeaani:) okuyan dediyse benim için daha makbul.