Ben, Nafi Baba Tekkesi’ni,
okulun (evet, günlük hayatta konuşurken de aksi belirtilmedikçe okul’dan kastım
Boğaziçi’dir. Benzer bir ifade Latince’de var, çok alakalı değil ama sırası
gelmişken yazayım: “urb” şehir demek Latince, -urban da İngilizce’ye oradan
geliyor- ama U’yu büyük yazarsanız (Urb), Roma demiş oluyorsunuz. “The” şehir.
Boğaziçi de benim için tıpkı onun gibi “the” okul. Ukalalık etmeden bunu ifade
etmek isterdim ama, o benim yazı kabiliyetimin ötesinde) arkasında, Hisar
Kampüs’ün o taraflarda, kendilerini dış dünyadan tecrit etmiş sufilerin bir
zamanlar ibadet ettiği, ve tıpkı okulun altında var olduğu iddia edilen tüneller
gibi okulun mitosuna katkıda bulunan yarı efsane bir dergah olarak bilirdim, bu
ayki NTV Tarih’i alana kadar. NTV Tarih’in “evrak-ı metruke” kısmında o tekkede
doğmuş Neşet Eren’in biyografisi ve bu biyografinin Boğaziçi’yle –daha doğrusu
o zamanki adı olan Robert Kolej’le olan- kesişen kısımları anlatılıyor. Benim
yapacağım o cümleleri eğip büküp buradan bir yazı devşirmek olacak, bu hikayenin
adam gibi versiyonu için NTV Tarih Eylül sayısına müracaat etmenizi salık veririm. (Eski bir Robert Kolej fotoğrafı da yazıda mevcut, NTV Tarih tarihi Robert Kolej
fotolarını sıklıkla paylaşarak bu alanda da meraklısının gönlünü okşamaya devam
ediyor.)
Bu Bektaşi tekkesine
adını Abdünnafi Efendi vermiş, onun elli bir senelik şeyhliğini oğlu Mahmud
Cevat Baba kısa bir süreliğine sürdürmüş. Yalnız Mahmud Cevad Baba tipik bir
şeyh değil- Darülfünun’da İngiliz Dili ve Edebiyatı Profesörlüğü sonradan Robert Kolej’de hocalık yapmış. Bektaşi
Tekkesi ilk darbesini, diğer tüm Bektaşi tekkeleri gibi, II. Mahmut’un Yeniçeri
Ocağı’nı kaldırması akabininde 1826’da almış, 1924’te tekkelerin kapatılması kararıyla beraber, tekke sadece o ailenin hayatını sürdürdüğü ev haline gelmiş.
Aynı ailenin bir diğer
kolundan gelen Hüseyin Pektaş, Robert Kolej’in ilk Müslüman mezunuymuş (1903), Mudanya
ve Lozan’da tercüman kadrosunda da hizmet veren Pektaş, aynı zamanda Robert
Kolej’in (RC) ilk Türk müdürü olarak görev yapmış. Kayıtlara tekkenin Hisarüstü’ndeki
kalıntılarını yıktıran kişi olarak geçen ve aile tarafından tepki alan Pektaş’ın kitaplarını eşi ölümünden sonra RC’ye armağan
etmiş.
NTV Tarih’teki yazının
öznesi olan Neşet Erten’se Mahmut Cevat Baba’nın kızı olarak 1915’te dünyaya
gelmiş, eşi Nuri Bey’le olan 62 yıllık evliliklerinde çocukları olmayan bu
çiftin -sıkı durun- 5M € malvarlığını ve 2M $ lık nakit servetini Neşet Hanım, gençlerin
okuması ve Nafi Baba Tekkesi’nin restorasyonu için, yakın geçmişte Boğaziçi
Üniversitesi Vakfı’na bağışlamış, kendisi halen Beşiktaş’ta huzurevinde
kalıyor.
Her zaman
dilegetirdiğim bir laf var, bu hayatı anlamlandırmanın yollarından en dik
patikalısı bir tahayyül, bir rüya, bir tasavvur oluşturmak. İnsanlarda o ateşi
yakmak. Başka bir hayatın, başka, daha adil bir düzenin mümkün olduğuna veya
bunun için mücadele etmeye değeceğine, insanları ikna etmek. Gerçeğe başka bir
perspektiften bakmanın bambaşka sonuçlar doğurabileceğini bilmek, buna cesaret
etmek. Benim elimden gelen konular değil. Hem de hiç. Keşke olsaydı. Ama insanın bu duyguyu
en çok hissettiği yaşlarda, bu konuları en çok düşündüğü zamanlarda bu okulun
rahlei tedrisinden geçmesi bence bir fırsat. Tabi kendisi bunun farkındaysa.
Başka yerde de bu mücadele verilebilir veya bir odunsanız, bu okuldan da odun
olarak çıkabilirsiniz pekala. Bu anlattığım hikayenin sosyolojik analizi beni
aşar, biri aydınlatırsa, nasıl oluyor da bir tekkenin şeyhi aynı zamanda
İngiliz Dil Edebiyatı profesörü olabiliyor memnun olurum. Bir ehliiman arkadaş
da milyon liralaları bir okulun vakfına bağışlayıp bir huzurevinde yaşamaya
razı olmak nasıl bir yücegönüllülüktür, böyle bir Müslüman olmak için hangi
kapıda dua etmek lazım, bunu aydınlatırsa
fena olmaz. Bunlar olmuyorsa da canınız sağolsun- bir daha Robert Kolej/Boğaziçi
ile misyoner lafını aynı cümlede geçiren arkadaşa bu yazıyı yedirebilirseniz benim
için kafi.
Kaynakça:
NTV Tarih 2011 Eylül sayısı.
6 yorum:
Yazar son cümlede kme laf sokuyor allasen?
Var böle ithamlar/yorumlar internette, misyoner okulu, ajan yuvası vs şeklinde, onu kast etmiştim.
metus okudukca icim aciliyor yazan yerlerine saglik
Valla pek beğenilen bir yazım değil, ama ben bayağı şaşırmıştım ntv tarihteki bu hikayeyi okuyunca, hemen aşırmak istedim.
Halimden bir Boğaziçi'linin anlamasında şaşacak bir şey yok :))
Selamlar
Hüseyin Pektaş benim büyük dedem olur, kızı Necla hanım babaannemdir.
Nafi baba tekkesinin kapanmasının şöyle bir detayı da vardır belirtmek isterim, tekke kapandıktan sonra bile yeni baba sen ol denmiştir Hüseyin beye o da cumhuriyete olan düşkünlüğü ve Atatürk sevgisi yüzünden kabul etmemiştir.
Kendisinin eşi Mihri Pektaş ilk kadın milletvekillerimizdendir, Mihri Pektaş ile Hüseyin Pektaşı da Teyfik Fikret birbirlerine münasip görüp evlendirmiştir.
Sevgiler
A.Burak Soyak
Burak Bey,
Yazıma gösterdiğiniz alaka için çok teşekkür ederim.
Ailenizin ve tekkenin hikayesi benim için zaten çarpıcıydı, bu detayla daha da ilginç bir hal aldı benim için.
Katkınız için tekrar teşekkürler.
Sevgiler,
Mehmet Dönmez
Yorum Gönder