Hoop, konu
geldi mi yine yalnızlığa. Canlar, şimdi beni siktir edin. Bir sürü falsom var
benim – tanımadığım insanlara çok mesafeliyimdir, zor samimi olurum, genelde
pek eğlenceli değilimdir, hayata karamsarca bakacak bir sebep hep bulurum
vesair. Hepinizin olduğu gibi, benim hayatımda da kendi başıma gelen
musibetlerin benim tercihim olduğunu iddia eden arkadaşlarım var, onlara da
sorup teyit edebilirsiniz bu durumu. Ben size başka birinin hikayesini
anlatayım. (İnsanların bana güvenerek anlattığı hikayeleri, değiştirip çarpıtıp
müstear isimle buradan açık etmenin suçluluk psikolojisi ne kadar ağırdır bir
bilseniz) Günlerden bir gün, Batı Avrupa şehirlerinden bir şehir, o şehrin çeperine kurulmuş ve
bizim 3. sınıf mukallitliğine öykünmekten öteye gidemediğimiz mühendislik
merkezlerinden bir merkezde geçiyor hikayemiz. Sigara molasına çıkmışım- ne
kadar daraldığımı artık varın siz hesap edin. Dönüyoruz, ekipte o zaman samimiyetimizin
olmadığı bir yöneticim var. İş bağlamında rol modelim adam, teknik
yetkinliğiyle, bulunduğu pozisyonun fiyakası ve tabi özlük hakları (yani
kazandığı para) vs bir sürü açıdan. Sigara içilen alanın yanındaki park
alanında muhtelif araçlar var, hepsi gizlilik sebebiyle bir şekilde kamufle
edilmiş prototip seviye araçlar. Bunlardan eski bir tanesinin önüne geldi, epeydir
görmediği dostunu tanımaya çalışırcasına ön tampona kamuflaj için
örtülmüş brandaya dalgın gözlerle baktı. “Benim de burada üç ay kaldığım sürede
bana tahsis edilmiş bir aracım vardı Mehmet, o bu mu diye baktım” dedi. “İsim
takmıştım hatta” diye iç çekti “yalnızlık işte böyle şeyler yaptırır adama”.
Dinle herhangi bir rabıtası yoktu, ve sadece o açıdan değil dünya görüşü olarak
da benim antitezimdi. O laftan o yüzden çarpılmıştım. Ben “ben” olmasaydım da
bu kadar yalnız olabileceğime, haliyle bu girdaptan çıkmak için çabalamanın
beyhude olduğunaysa o anda kani oldum. Bazen, kendi yalnızlığımdan boğulacak
gibi olduğumda, o laf aklıma geliyor, ve peşinden o soru: Yalnızken ne yapar insan?
Bellatrix, “yazar” demişti. Herhalde bu cevap doğru şıklardan biri-
edebiyatımızda son bir asırda yalnızlıktan ve ölümden bahseden bu kadar (güzel)
şiir olmasını ben başka şekilde açıklayamıyorum: Gözlerimde parıltısı bakır bir tasın / Kulağım komşunun ayak sesinde /
Varsın bir yudum su veren olmasın / Başucumda biri ‘su yok’ desin de.
Hayır, bu
kıtanın yazarı Kemalettin Kamu da -bilindiği kadarıyla- dindar değildi.
1 yorum:
değildi, toplumcu gerçekçi filandı. sen yaz ama:)
Yorum Gönder