21 Ağustos 2010

Sıfırıncı Yazı

Termodinamik okumaktan muzdarip olanlar hemen anımsayacaktır, termodinamik yasalarını saymaya sıfırdan başlarlar, bizimkisi de o hesap, durup durup baştan başlıyoruz, Aziz Nesin'in hikayesine (biz bu boku niye yedik?) çarpacaz'ın ilk yazısında gönderme yapmıştım, bu da herhalde dejavu oldu, iyi de ben bu dejavu'yu daha önce yaşamıştım! Bellatrix'in şahane tesbitiyle yazmayı bırakınca takipçisi artan yegane blog olan çarpacaz'dan (carpacaz.blogspot.com) daha özerk bir alana geçmiş bulunuyoruz, bundan sonra arzu edenlerin kafası buradan itinayla ütülenecek, vatana millete hayırlı olsun.

Bir önceki blogumun son (yani alttaki!) yazısında çektiğim fotoğrafın bendeki çağrışımı, Dersaadet'i Güneş'ten gözünüzün kamaştığı dingin bir havada terk etme duygusuydu (hatta Yahya Kemal'in Sessiz Gemi şiirini de anımsatır bana o fotoğraf, demir alma vakti gelmişse zamandan, meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan), o an için hakikaten buradan uzaklaşmak istiyordum... Moda (ve benim için semtin alametifarikası olan iskelesi) da hem İstanbul'a aittir, iskelenin kendisi gibi şehrin bir uzantısı, yansımasıdır, hem de aynı zamanda, müstakilliğiyle, asudeliğiyle, karadan neredeyse kopmuş haliyle bir açıdan da İstanbul'un dışındadır benim için, bu fotoğrafın oradan çekilmesi de ayrıca manidardı...

O zamandan bu zamana bu yakada değişen pek bir şey yok, dolayısıyla benim de ekstra bi vaadim yok kardeşim, hayatın sırrını kim kaybetmiş ben bulayım, daha önce yapmaya teşebbüs ettiğim gibi okuduğumu/izlediğimi/şahit olduğumu başka işlerden kafayı kaldırabildikçe ve fazla ukalalık etmeden yazacağım, eh beraber eğlenebilirsek, siz sağ ben selamet. En son blogu bırakırken, ruh halimin etkisiyle yazılar boka sarmıştı, mümkün mertebe karamsar yazmaktan imtina etmeye gayret edeceğimi de söyleyebilirim bu sefer, ha bir de bir gün gitme/pes etme hakkım yine mahfuz, sonra bozuşma olmasın, yazmanın sonu yok... Hoşbulduk cümleten.

Hiç yorum yok: